Bir kadınla, kocasının yakın arkadaşı olan bir adam arasında yaşanan yasak aşk ve bunlardan habersiz kocanın ruhsal durumları, kadının ve erkeğin toplumsal rolleri çarpıcı bir şekilde anlatılmaktadır.
Yasak aşkın heyecanı, imkansızlığı, şüpheler, kıskançlıklar, vicdan azapları, öfke ve tutku, "kadınlık" ve "erkeklik" halleri...
Kaderimizi biz mi çizeriz yoksa çevremizdekiler mi?
Ya da kaderin önüne geçilemez mi?
MEHMET RAUF
12 Ağustos 1875 tarihinde
İstanbul'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini, Balat'daki mahalle mektebi ve
Soğukçeşme Askeri Rüşdiyesi'nde gördü.
Bahriye mektebini bitirerek (1893) deniz subayı oldu. 1894'de staj için Girit'e gitti. 1895'de Kiel kanalının açılış merasiminde bulunmak üzere Almanya'ya gönderildi. Dönüşünde, Trabya'da elçilik gemilerinin irtibat subaylığına atandı. Üç kez evlendi. İlk eşi Tevfik Fikret'in halasının kızıdır. 1908'den sonra Bahriye'den ayrılarak, hayatını yazarlıkla kazanmaya çalıştı. Cumhuriyet devrinde kadın dergileri çıkardı. Ticaretle uğraşmasına rağmen, eknomik sıkıtıdan bir türlü kurtulamadı. 23 Aralık 1931 tarihinde yoksulluk içinde İstanbul'da öldü.
Bahriye mektebini bitirerek (1893) deniz subayı oldu. 1894'de staj için Girit'e gitti. 1895'de Kiel kanalının açılış merasiminde bulunmak üzere Almanya'ya gönderildi. Dönüşünde, Trabya'da elçilik gemilerinin irtibat subaylığına atandı. Üç kez evlendi. İlk eşi Tevfik Fikret'in halasının kızıdır. 1908'den sonra Bahriye'den ayrılarak, hayatını yazarlıkla kazanmaya çalıştı. Cumhuriyet devrinde kadın dergileri çıkardı. Ticaretle uğraşmasına rağmen, eknomik sıkıtıdan bir türlü kurtulamadı. 23 Aralık 1931 tarihinde yoksulluk içinde İstanbul'da öldü.
ESERLERİ
Romanları:
Eylül,Ferda-ı Garam, Karanfil ve Yasemin, Genç Kız Kalbi, Böğürtlen, Son Yıldız, Halas, Ceriha, Kan Damlası.
Hikaye kitapları:
İhtizar, Son Emel, Aşk Kadını, Eski Aşk Geceleri,İlk Temas, İlk Zevk.
Oyun:
Pençe
Düzyazı şiirler:
Siyah İnciler
Eylül,Ferda-ı Garam, Karanfil ve Yasemin, Genç Kız Kalbi, Böğürtlen, Son Yıldız, Halas, Ceriha, Kan Damlası.
Hikaye kitapları:
İhtizar, Son Emel, Aşk Kadını, Eski Aşk Geceleri,İlk Temas, İlk Zevk.
Oyun:
Pençe
Düzyazı şiirler:
Siyah İnciler
( http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=814 sitesinden alınmıştır.)
EYLÜL
"Eee, sonbahar bu... Artık bu kadar güzellik ve sıcaklık verdikten sonra! Eylülden daha ne beklenir. Eylül, malum ya, hüzün ve yağmur ayıdır." -Süreyya
Eylül, Servet-i Fünun dönemi eserlerindendir. Ayrıca edebiyatımızın ilk psikolojik romanıdır. Bu nedenle kitapta olaylardan çok karakterlerin iç dünyalarına yer verilmiştir. Mehmet Rauf'un bu işi ustaca yaptığını söyleyebilirim. Sayfalarca süren karakterlerin düşünceleri, kitabı okurken sizi hiç sıkmıyor. Çünkü okurken kendinizi "Bir sonraki bölümde ne olacak?" diye sorarken değil, "Bu olanların karşısında bu karakter ne düşünüyor?" diye sorarken bulacaksınız. Kitabın konusu ve karakterleri hemen sizi kendine çekecek nitelikte. Kitapta bir yasak aşk anlatılıyor. Evli bir kadın olan Suad'ın, kocası Süreyya'nın yakın arkadaşı olan Necib ile yakınlaşması konu alınıyor. Konu klişe olsa da anlatımının özgün olmasından kaynaklanan bir güzelliği var kitabın.
"Senin, senin için, gözlerin için ölüyorum." -Necib, Suad hakkında
Kitabın başında Necib her ne kadar evlenme fikrine karşı çıksa da, yaz mevsiminde Boğaza taşınıp kendisine daha da yakın olan Suad'dan etkileniyor. Suad gibi birini istediğini sansa da aslında Suad'ı istiyor. Bunu fark ettiği anda da işler iyice karışıyor ve karakterlerimizi bir bunalım hali bekliyor. Başlarda kendine itiraf edemese de içinde Suad'a karşı taşıdığı kıvılcım ateşlenince, sevgisi başa çıkılmaz bir hal alıyor. Necib zaman zaman yaptığı hareketlerden, Süreyya sandaldayken Suad ile baş başa piyano çalarken veya bir gün Suad'a "Sizin gibi biriyle evlenmek istiyorum." demesinden sevgisini belli etse de Suad anlamıyor. Fakat bir gün Necip bu evli çiftin arasını bozmamak için yalıya son kez gitmeye karar veriyor ve gittiğinde Suad'ın eldivenini alıyor. Bu aşkın kıvılcımları Suad için işte bu olaydan sonra alev alıyor. Suad, eldivenin Necib de olduğunu fark edince, Necib'e farklı bir gözle bakmaya başlıyor. Sanırım kitabın beni en çok etkileyen kısımlarından biri de işte bu sıralarda gerçekleşiyor. Suad, Necib'i sevdiğini fark edip bir akşam Necib gidecekken "Yine gelir elbet..." diyerek bunu Necib'e de bildiriyor. Bu olay karşısında Necib havalara uçuyor.
"Ben onu bilmiyormuşum. Büsbütün başka bir adammış!" -Suad, Süreyya hakkında
Bana kalırsa Süreyya bencil bir adam. Her şeyden çabuk bıkan, hiçbir şeyden memnun olmayan huysuz adamın teki. Ayrıca babasına karşı sesini bile çıkarmayan pısırık bir kimse. Geç olsa da Suad
bunu fark ediyor ve Süreyya'dan soğumaya başlıyor. Bu sırada da Necib'e karşı bir şeyler hissetmeye başlıyor. Yani Suad ve Necib aşkının ateşini körükleyen kişi Süreyya'dır. Karısına, hak ettiği ilgiyi göstermeyişi okurken beni rahatsız etti. Kadınlar Suad gibi olmaya, erkekler Suad gibi bir kadınla olmaya çabalarlarken Süreyya Suad'a arkadaşıymış gibi davranıyor, doğru düzgün sohbet bile etmiyordu. Fakat Necib Bey sürekli Suad ile piyano çalıp onunla konuşuyor, iyi vakit geçirmeye çabalıyordu. Süreyya ise Boğaz'dan konağa taşınma kararını tek başına alıp, Suad fikrini belirtecek iken onu sert bir dille susturan bir koca.
Kitabın başından beri Necib ile Suad'ın birlikte olmalarını istedim. Gerek zevkleri, gerek kişilikleri birbirlerine çok uyumluydu. Fakat öyle olmadı. Aşık olmasına oldular ama sonlara doğru ayrı düştüler. İkisi de birbirleri için "Acaba bana olan aşkı gerçek değil mi?" diye düşünmeye başlayınca eskisi kadar iyi olamadı araları. Bir de konağa taşındıkları için ev çok kalabalıktı. Süreyya'nın kız kardeşi Hacer, Suad ve Necib hakkında dedikodular çıkarmıştı zaten. Eh bir de eylül gelmişti...
bunu fark ediyor ve Süreyya'dan soğumaya başlıyor. Bu sırada da Necib'e karşı bir şeyler hissetmeye başlıyor. Yani Suad ve Necib aşkının ateşini körükleyen kişi Süreyya'dır. Karısına, hak ettiği ilgiyi göstermeyişi okurken beni rahatsız etti. Kadınlar Suad gibi olmaya, erkekler Suad gibi bir kadınla olmaya çabalarlarken Süreyya Suad'a arkadaşıymış gibi davranıyor, doğru düzgün sohbet bile etmiyordu. Fakat Necib Bey sürekli Suad ile piyano çalıp onunla konuşuyor, iyi vakit geçirmeye çabalıyordu. Süreyya ise Boğaz'dan konağa taşınma kararını tek başına alıp, Suad fikrini belirtecek iken onu sert bir dille susturan bir koca.
"Gitmek, oraya gitmek, Suad'ı, Suad'ını görmek, ona düşkünlük arzusuyla sarhoş, koşturarak yürüyordu... Ve ilk rastladığı arabaya atlayıp eliyle ilerisini gösterdi. İleriye, evet sanki geleceğine gidiyordu."
Kitabın başından beri Necib ile Suad'ın birlikte olmalarını istedim. Gerek zevkleri, gerek kişilikleri birbirlerine çok uyumluydu. Fakat öyle olmadı. Aşık olmasına oldular ama sonlara doğru ayrı düştüler. İkisi de birbirleri için "Acaba bana olan aşkı gerçek değil mi?" diye düşünmeye başlayınca eskisi kadar iyi olamadı araları. Bir de konağa taşındıkları için ev çok kalabalıktı. Süreyya'nın kız kardeşi Hacer, Suad ve Necib hakkında dedikodular çıkarmıştı zaten. Eh bir de eylül gelmişti...
"Ah Eylül!.. Eylül!.. Hayatın mutluluğunu bilmemekte, anlamamakta... Halbuki onu yaşayıp bilmemek mümkün değil... Bir kere eylül geldi mi? Boş... Hiçbir ümit..."
Her ne kadar birbirleriyle konuşmak isteseler de kendilerini tuttular ve bu onları içten içe yeyip bitirdi. Necib Suad'a her baktığında Suad'ın ödü kopuyordu görüp anlayacaklar diye. Necib konakta Hacer ile konuşuyordu çoğu zaman. Suad ise bir köşeye sinip onları izliyordu. Bu yaşananlar tekrarlanınca birbirlerinden ayrı düştüler. Fakat Necib'in sarhoş olması nedeniyle bir gece konakta kalması üzerine birbirleriyle görüşme fırsatı buldular. Necib kaçmak istedi. Suad'ı da yanında götürmek istedi. Fakat birkaç gece önce Süreyya af dilemişti Suad'dan. Suad, Süreyya'yı nasıl bırakabilirdi? Suad teklifi reddetti. Eylül, onların aşklarının üzerine işte böyle çöktü.
"Pekala, ya şimdi...Şimdi de Hacer mi var? İşte şimdi de öldüğümü görüyorsun. Şimdi de inliyorum... Ve sen hala taş gibi, hala kalpsiz... Bana bir bakışın bir ay yeter. Bunlar hep yalan... Asıl gerçeği niçin söylememeli? Senin gözlerin söylüyor ki: Artık her şey bitti... Yalan, yalan... Ah, hep yalansınız!.."
Fakat hiçbir şey bitmiş değildi. Hala birbirlerini seviyorlardı. Suad'ı konaktaki yangından kurtarmak için Necib tereddüt etmeden alevlerin arasına daldı. Süreyya ise öylece bekledi. Süreyya'yı sevmediğimi ve ilgisiz bulduğumu zaten söylemiştim. Onun bu hareketi de fikrimi kanıtlar nitelikte. Süreyya Suad'ı hak etmedi. Ama Necib Suad'ı çok sevdi ve kendi yaşamını aşkı için tehlikeye attı. Ve Necib'in bu hareketi sayesinde sonsuza kadar birlikte olma şansı yakaladılar. Zaten bu dünyada birlikte olmak zorunda değillerdi. Onlar da daha huzurlu bir yer seçtiler.
Genel olarak kitabı çok beğendiğimi söyleyebilirim. Suad ve Necib'in aşkı çok güzel bir dille
anlatılmıştı. İç dünyaları anlatılırken kullanılan tasvirler yerindeydi ve bu detaylar kitabı etkileyici kılıyordu. Verilmek istenen mesaj da gayet açık. Mehmet Rauf, evliliğin önemli bir şey olduğunu ve ortak zevklerimizi paylaştığımız kimselerle bizlere uygun olduklarından emin olduğumuz da evlenmeliyiz. Aksi takdirde çiftlerin birbirlerine olan sevgileri azaldıkça saygıları da azalır ve aldatmaya kadar giden sonuçlar doğurur. Kitabın adının Eylül konması yerinde bir hareket olmuş. Eylül bu kitap için bir metafordur. Cıvıl cıvıl geçen yaz mevsiminden sonra ayrılığı, hastalığı ve hüznü çağrıştırır eylül. Çeşitli felaketler gerçekleşecekmiş gibi hissederiz. Kitapta da eylül ayı geldiği zaman Suad ve Necib ölüyor. Suad eylül ayı geldiği için kendini kadınlığının sonbaharında hissediyor, tek eksiğinin çocuk olduğunu sanıyor, hayatının sonbaharında olduğunu bilmiyor...
Genel olarak kitabı çok beğendiğimi söyleyebilirim. Suad ve Necib'in aşkı çok güzel bir dille
anlatılmıştı. İç dünyaları anlatılırken kullanılan tasvirler yerindeydi ve bu detaylar kitabı etkileyici kılıyordu. Verilmek istenen mesaj da gayet açık. Mehmet Rauf, evliliğin önemli bir şey olduğunu ve ortak zevklerimizi paylaştığımız kimselerle bizlere uygun olduklarından emin olduğumuz da evlenmeliyiz. Aksi takdirde çiftlerin birbirlerine olan sevgileri azaldıkça saygıları da azalır ve aldatmaya kadar giden sonuçlar doğurur. Kitabın adının Eylül konması yerinde bir hareket olmuş. Eylül bu kitap için bir metafordur. Cıvıl cıvıl geçen yaz mevsiminden sonra ayrılığı, hastalığı ve hüznü çağrıştırır eylül. Çeşitli felaketler gerçekleşecekmiş gibi hissederiz. Kitapta da eylül ayı geldiği zaman Suad ve Necib ölüyor. Suad eylül ayı geldiği için kendini kadınlığının sonbaharında hissediyor, tek eksiğinin çocuk olduğunu sanıyor, hayatının sonbaharında olduğunu bilmiyor...